MEŞRUİYETİN KAYNAĞI SEÇİMLER(Mİ)DİR?(!)


Kültürler ve tarih kendi efsanelerini ürettiği gibi siyasal ideolojilerde efsaneler üretiyor. Ve bu efsanelere felsefik temeller, dayanaklar buluyor. Dinlerin tartışılmaz değerlerinin olduğu gibi ideolojilerde kendileri için tartışılmaz değerler oluşturuyor. Bu değerleri kendi dönemlerinin sosyal, siyasal yapı taşları üzerine inşa ederken geçmiş değerlerden ve kutsal metinlerden de deliller iktibas etmeyi de ihmal etmiyor. Böylelikle bu efsanevi fikirlere ilahi menşeyler bulup korunmuşluk elbisesi de giydiriyor. Bundan sonra bu değerler üzerinde konuşmak bu değerleri fikir alanında tartışmaya açmak dahi yasaklanabiliyor. Öyle tabular oluşturuluyor ki binlerce yıllık toplumsal örften kaynaklanan ilahi değerlerin dahi yıkmakta, kaldırmakta zorlandığı  tabulardan daha dokunulmaz olabiliyor. Dokunan, dokunmaya kalkışan şiddetli zılgıtlar yiyip toplum dışı haline dönüştürülüveriyor.

Siyasal yapıların kendi siyaset felsefelerini sağlama almak adına ürettikleri modern siyaset algısı şu şekilde vazgeçilmez değerler siyasetin nassları haline gelmiş sloganlar üretmektedirler.‘Seçim ile gelen iktidar meşrudur’. ‘Toplumsal ve siyasal meşruiyyetin kaynağı seçimdir’. ‘Seçim ile gelen ancak seçim ile gitmelidir’. ‘Seçim ile gelen yöneticiye iktidarda kalma süresi içerisinde itaat etmek gerekir’.’Seçilmiş hükümete karşı ancak oy kullanarak mücadele edilir’.Bu zikrettiklerimiz ve benzerleri Modern zamanların en efsanevi cümlelerindendir. Genel kabul görmüşler, birer tabuya dönüşmüşlerdir. Demokrasi ideolojisinin tartışılmaz bir ideolojik yapıya bürünmesi için değişik söylevler kullanılmış, gerçeklikleri tartışılabilen önermeler tam bir istikra(tüme varım yolu ile elde edilmiş bağlayıcı hüküm) gibi kabul edilmiştir. gerçekliği olmayan bu istikralar toplumun siyasal belleğinin merkezini oluşturması istenmektedir. Bunlar hakikat ifade etmezler. İndi kaziyelerden(önermelerden) ibarettirler. Doğrulukları veya yanlışlıkları bir nassa bağlı değildir. derin tefekkür edildiğinde mevcut iktidarları korumaya yönelik bir ideolojik dayatmalardır. bu modern yalanlar ve kılişeleşmiş önermeler halkları uyuşturmak için kullanılan afyon cümlelerdir. İdeolojik narkozlar toplum zihnini bir esaret altına alır ve bu esaret ancak hür düşünce ile sonlanır. Akıllara pranga vurmak isteyenler onları bu tür sloganlar ile narkozlarlar. Bu sloganların çokça kullanılması ve tekrarları narkozdan kurtulmak isteyenlerin içine düşeceği kazılmış çukurlar gibidirler...

Tamamlanan Mısır ve Suriye seçimleri yukarıda işaret ettiğimiz tabuları ya birer birer yıkacak, yada bu tabulara istisnalar getirecek niteliktedir. Mısır’ın seçim ile gelmiş diktatörü Hüsnü Mübarek halk ayaklanması sonrasında yapılan bir seçimle iktidardan indirilmiş, Muhammed Mursi seçim ile iktidara gelmiştir. Daha sonrasında Mursi’de askeri bir darbe ile iktidardan indirilmiş, Darbeyi yapan General Sisi Mursi’yi devirdikten sonra seçime gitmiş ve seçime katılanların yüzde 97’sinin oyunu alarak Cumhurbaşkanı seçilmiştir. Mübarek döneminde seçimlere halkın yüzde 40’ı, Mursi’nin seçiminde yüzde 54’ü, general sisi’nin seçilmesinde yüzde 30’u iştirak etmiştir. Mübarek\'in Mursi\'nin ve Sisi\'nin normal seçmen yüzdesi dikkate alındığında aldıkları oyun birbirinden çok farklı olmadığı gözlemlenir. bu tarafların birbirleri hakkında \'seçime hile karıştırıldı\' iddaları dikkate alınmaksızın yapılan bir değerlendirmedir. bu iddalar dikkate alınırsa her seçimde böyle iddalar olacağından dolayı zaten seçimlere değil haddizatında seçimlerin bil fiil kendisine gölge düşmüş olur. Suriye seçimleri de bir iç savaş, beş milyon mülteci dökülen yüzbinlerce kan üzerine yapılmışken katılım ve alınan oy değerlendirildiğinde Mısır\'dan çok farklı olmadığı gözlemlenir. Cezayir, Fas, Tunus ve Afganistan seçimleri de üç aşağı beş yukarı böyledir. 

Şimdi soruyoruz meşruiyyetler halkın seçimlere katılımı ile mi, seçimde katılanların verdiği oy ile mi yoksa seçimlerin yapıldığı ortam ile veya benzeri durumlar ile mi alakalıdır? Meşruiyetleri ne ile tespit edeceğiz. bu kabullerin hangisi meşruiyete bir dayanak oluşturacak? Seçim sonuçları tek başına meşruiyyetin kaynağı ise seçimin ortamının, şartlarının, seçilecek olan şeylerin hiçbir önemi yok ise Sisi’de Esed’de, Karzai\'de, Maliki ve benzerleri de meşru birer yöneticimidir? Meşruiyyet seçime katılan tarafların kabulune göre mi belirlenir? Mısırda Selefi Nur Partisi’nin General Sisi’yi seçimle gelmiş olmasından dolayı ‘meşru’ sayması onun meşruiyyetin kaynaklığı açısından yeterlimidir? Afganistan\'da ruslara karşı savaş veren grupların Karzai yönetimini seçim ile gelmiş olmasından dolayı meşru görmesi onu meşru kılarmı?

İslam dünyasında hal böyle iken diğer coğrafyalarda da durum çok farklı değildir. Kırım\'daki seçim sonuçları, Putin\'in Rusya\'da seçilmiş bir devlet başkanı olması, Obama\'nın Amerika\'da, Peres\'in İsrail\'de demokratik seçimler ile iktidarda bulunmaları onların devletlerini ve yönetimlerini meşru kılarmı? 

Ülkemizde de seçimin seçilecek şeyler arasında sınırlama getirmiş olması seçilmiş iktidarları meşru kılar mı ? Bundan önceki hükümetlerinde seçimle gelmiş olmaları onları meşru mu kılmıştı? İnsanlar sınırları belirlenmiş tercih imkanları daraltılmış bir seçimde kullanacakları oylar ile meşru bir hükümet belirlemiş olurlar mı?

Seçim ile iktidara gelmemiş her yönetim gayrı meşru mudur? Bu yönetimlerin ilkeleri ve bu ilkelerine bağlı kalışları ilkelerin dayandığı kaynakları önemli değilmi? Miras yolu ile iktidara gelen Süleyman (a.s) atama ile iktidarda bulunan Yusuf (a.s) ve bunların hiçbirine benzemeyen bir davet yöntemi ile yönetime gelen Muhammed (s.a.v) \'in yönetimlerinin meşruiyeti hakkında tereddütümüz mü oluşacak?

Meşru, Meşruiyyet ve benzeri kavramlar üzerinde düşünürken ve konuşurken  daha itinalı olmak zorundayız. Bu itinamızın vacibiyeti bu kavramların dine ait olmaları, ilahi menşeyli olmalarından dolayıdır. Sadece kuru bir siyaset içermezler, inancımızı ve akidemizi de etkilerler.

‘’İnsanlar bir tek ümmet idi. Sonra Allâh, peygamberleri, müjdeciler ve uyarıcılar olarak gönderdi; onlarla beraber, anlaşmazlığa düştükleri konularda insanlar arasında hükmetmek üzere, içinde gerçekleri taşıyan Kitabı indirdi. Kendilerine Kitap verilmiş olanlar, kendilerine açık deliller geldikten sonra, sırf aralarındaki kıskançlıktan ötürü o(Kitap hakkı)nda anlaşmazlığa düştü(ler). Bunun üzerine Allâh, kendi izniyle inananları, onların üzerinde ayrılığa düştükleri gerçeğe iletti. Allâh, dilediğini doğru yola iletir’’.                                                         (Bakara Suresi 213. Ayet)

Rahmet ve merhamet ile...

 

 

Facebook Twitter Google LinkedIn Email
Musa Kazım YILMAZ
Musa Kazım YILMAZ Hakkında

1968 yılında Konya\'da doğdu. İlk ve ortaöğretimini Konya\'da tamamladı. Erzurum İlahiyat Fakültesi Mezunu. Evli ve 3 çocuk babası Heda-Der\'de eğitim işleriyle uğraşmaktadır.

Diğer Yazıları :

Henüz hiç yorum yapılmamış!

Yorum Yapın