Kültürler ve tarih
kendi efsanelerini ürettiği gibi siyasal ideolojilerde efsaneler üretiyor. Ve
bu efsanelere felsefik temeller, dayanaklar buluyor. Dinlerin tartışılmaz
değerlerinin olduğu gibi ideolojilerde kendileri için tartışılmaz değerler
oluşturuyor. Bu değerleri kendi dönemlerinin sosyal, siyasal yapı taşları
üzerine inşa ederken geçmiş değerlerden ve kutsal metinlerden de deliller
iktibas etmeyi de ihmal etmiyor. Böylelikle bu efsanevi fikirlere ilahi menşeyler
bulup korunmuşluk elbisesi de giydiriyor. Bundan sonra bu değerler üzerinde
konuşmak bu değerleri fikir alanında tartışmaya açmak dahi yasaklanabiliyor.
Öyle tabular oluşturuluyor ki binlerce yıllık toplumsal örften kaynaklanan
ilahi değerlerin dahi yıkmakta, kaldırmakta zorlandığı tabulardan daha dokunulmaz olabiliyor.
Dokunan, dokunmaya kalkışan şiddetli zılgıtlar yiyip toplum dışı haline
dönüştürülüveriyor.
Siyasal yapıların
kendi siyaset felsefelerini sağlama almak adına ürettikleri modern siyaset
algısı şu şekilde vazgeçilmez değerler siyasetin nassları haline gelmiş
sloganlar üretmektedirler.‘Seçim ile gelen iktidar meşrudur’. ‘Toplumsal ve
siyasal meşruiyyetin kaynağı seçimdir’. ‘Seçim ile gelen ancak seçim ile
gitmelidir’. ‘Seçim ile gelen yöneticiye iktidarda kalma süresi içerisinde
itaat etmek gerekir’.’Seçilmiş hükümete karşı ancak oy kullanarak mücadele
edilir’.Bu zikrettiklerimiz ve benzerleri Modern zamanların en efsanevi
cümlelerindendir. Genel kabul görmüşler, birer tabuya dönüşmüşlerdir. Demokrasi
ideolojisinin tartışılmaz bir ideolojik yapıya bürünmesi için değişik söylevler
kullanılmış, gerçeklikleri tartışılabilen önermeler tam bir istikra(tüme varım
yolu ile elde edilmiş bağlayıcı hüküm) gibi kabul edilmiştir. gerçekliği olmayan
bu istikralar toplumun siyasal belleğinin merkezini oluşturması istenmektedir.
Bunlar hakikat ifade etmezler. İndi kaziyelerden(önermelerden) ibarettirler.
Doğrulukları veya yanlışlıkları bir nassa bağlı değildir. derin tefekkür
edildiğinde mevcut iktidarları korumaya yönelik bir ideolojik dayatmalardır. bu
modern yalanlar ve kılişeleşmiş önermeler halkları uyuşturmak için kullanılan
afyon cümlelerdir. İdeolojik narkozlar toplum zihnini bir esaret altına alır ve
bu esaret ancak hür düşünce ile sonlanır. Akıllara pranga vurmak isteyenler
onları bu tür sloganlar ile narkozlarlar. Bu sloganların çokça kullanılması ve
tekrarları narkozdan kurtulmak isteyenlerin içine düşeceği kazılmış çukurlar
gibidirler...
Tamamlanan Mısır
ve Suriye seçimleri yukarıda işaret ettiğimiz tabuları ya birer birer yıkacak,
yada bu tabulara istisnalar getirecek niteliktedir. Mısır’ın seçim ile gelmiş
diktatörü Hüsnü Mübarek halk ayaklanması sonrasında yapılan bir seçimle
iktidardan indirilmiş, Muhammed Mursi seçim ile iktidara gelmiştir. Daha
sonrasında Mursi’de askeri bir darbe ile iktidardan indirilmiş, Darbeyi yapan
General Sisi Mursi’yi devirdikten sonra seçime gitmiş ve seçime katılanların
yüzde 97’sinin oyunu alarak Cumhurbaşkanı seçilmiştir. Mübarek döneminde
seçimlere halkın yüzde 40’ı, Mursi’nin seçiminde yüzde 54’ü, general sisi’nin
seçilmesinde yüzde 30’u iştirak etmiştir. Mübarek\'in Mursi\'nin ve Sisi\'nin
normal seçmen yüzdesi dikkate alındığında aldıkları oyun birbirinden çok farklı
olmadığı gözlemlenir. bu tarafların birbirleri hakkında \'seçime hile
karıştırıldı\' iddaları dikkate alınmaksızın yapılan bir değerlendirmedir. bu
iddalar dikkate alınırsa her seçimde böyle iddalar olacağından dolayı zaten
seçimlere değil haddizatında seçimlerin bil fiil kendisine gölge düşmüş olur.
Suriye seçimleri de bir iç savaş, beş milyon mülteci dökülen yüzbinlerce kan
üzerine yapılmışken katılım ve alınan oy değerlendirildiğinde Mısır\'dan çok
farklı olmadığı gözlemlenir. Cezayir, Fas, Tunus ve Afganistan seçimleri de üç
aşağı beş yukarı böyledir.
Şimdi soruyoruz
meşruiyyetler halkın seçimlere katılımı ile mi, seçimde katılanların verdiği oy
ile mi yoksa seçimlerin yapıldığı ortam ile veya benzeri durumlar ile mi
alakalıdır? Meşruiyetleri ne ile tespit edeceğiz. bu kabullerin hangisi meşruiyete
bir dayanak oluşturacak? Seçim sonuçları tek başına meşruiyyetin kaynağı ise
seçimin ortamının, şartlarının, seçilecek olan şeylerin hiçbir önemi yok ise
Sisi’de Esed’de, Karzai\'de, Maliki ve benzerleri de meşru birer yöneticimidir?
Meşruiyyet seçime katılan tarafların kabulune göre mi belirlenir? Mısırda
Selefi Nur Partisi’nin General Sisi’yi seçimle gelmiş olmasından dolayı ‘meşru’
sayması onun meşruiyyetin kaynaklığı açısından yeterlimidir? Afganistan\'da
ruslara karşı savaş veren grupların Karzai yönetimini seçim ile gelmiş
olmasından dolayı meşru görmesi onu meşru kılarmı?
İslam dünyasında
hal böyle iken diğer coğrafyalarda da durum çok farklı değildir. Kırım\'daki
seçim sonuçları, Putin\'in Rusya\'da seçilmiş bir devlet başkanı olması,
Obama\'nın Amerika\'da, Peres\'in İsrail\'de demokratik seçimler ile iktidarda
bulunmaları onların devletlerini ve yönetimlerini meşru kılarmı?
Ülkemizde de
seçimin seçilecek şeyler arasında sınırlama getirmiş olması seçilmiş
iktidarları meşru kılar mı ? Bundan önceki hükümetlerinde seçimle gelmiş
olmaları onları meşru mu kılmıştı? İnsanlar sınırları belirlenmiş tercih
imkanları daraltılmış bir seçimde kullanacakları oylar ile meşru bir hükümet
belirlemiş olurlar mı?
Seçim ile iktidara
gelmemiş her yönetim gayrı meşru mudur? Bu yönetimlerin ilkeleri ve bu
ilkelerine bağlı kalışları ilkelerin dayandığı kaynakları önemli değilmi? Miras
yolu ile iktidara gelen Süleyman (a.s) atama ile iktidarda bulunan Yusuf (a.s)
ve bunların hiçbirine benzemeyen bir davet yöntemi ile yönetime gelen Muhammed
(s.a.v) \'in yönetimlerinin meşruiyeti hakkında tereddütümüz mü oluşacak?
Meşru, Meşruiyyet
ve benzeri kavramlar üzerinde düşünürken ve konuşurken daha itinalı olmak zorundayız. Bu itinamızın
vacibiyeti bu kavramların dine ait olmaları, ilahi menşeyli olmalarından
dolayıdır. Sadece kuru bir siyaset içermezler, inancımızı ve akidemizi de
etkilerler.
‘’İnsanlar bir tek ümmet idi. Sonra Allâh, peygamberleri,
müjdeciler ve uyarıcılar olarak gönderdi; onlarla beraber, anlaşmazlığa
düştükleri konularda insanlar arasında hükmetmek üzere, içinde gerçekleri
taşıyan Kitabı indirdi. Kendilerine Kitap verilmiş olanlar, kendilerine açık
deliller geldikten sonra, sırf aralarındaki kıskançlıktan ötürü o(Kitap
hakkı)nda anlaşmazlığa düştü(ler). Bunun üzerine Allâh, kendi izniyle
inananları, onların üzerinde ayrılığa düştükleri gerçeğe iletti. Allâh,
dilediğini doğru yola iletir’’. (Bakara Suresi 213. Ayet)
Rahmet ve merhamet
ile...
Henüz hiç yorum yapılmamış!