Sen Herkesi Tanıyorsun da Kimse Seni Tanımıyor Sanma

Sen kendini tanırsın; hem de çok iyi tanırsın… Sen kendini, senin başkalarını ve başkalarının seni tanıdığından daha iyi tanırsın. Ben anlatmaya başlayınca senden bahsettiğimi hemen anlayacaksın. Birden bir tedirginlik kaplayacak içini; çevrene bakacaksın. Korkma! Yalnız değilsin. Pek çok kişi senin gibi düşünecek, senin endişelendiğin kadar endişelenecek. Korkma, sayınızın çokluğu seni ele vermeyecektir. Bugün yapmakta bulunduğun ispiyonlar, en sertinden takındığın tavırlar, gözleri senden uzak tutmakta, şimdilik…

 

Benim seni ele vereceğimden de korkma. Ben sadece sosyal bir betimleme derdindeyim. Birebir seni hedef almış da değilim yani. Rahat ol. Ben senin muhatapların ve seni ciddiye alanlar için yazıyorum…

 

Seni seksenli yılların ilk çeyreğinde tanımıştım. Yeni yapılmış bir darbenin piyasadaki yaptığı temizlikten (!) meydan boş kalınca; daha rahat hareket edebilen, ‘’Yeniden Kur’an ve sünnete dönelim’’ çağrılarını yüksek sesle yapabilen, ‘’yeni nesil’’ İslamcılara takılıyordun.  - ki onların arasında da vardı senin mayanda adamlar; hikâyenin ilerleyen kısımlarında, aynı duruş üzere örtüşeceğiniz - Sana Kur’an’dan, sünnetten, asr-ı saadetten bahsediyorlar, dünyanın bir uçurumun kenarında olduğunu söyleyip, beşeri ideolojilerin insanlığı kurtaramayacağını anlatıyorlardı. Ergen bir İslamcı olarak çağrı seni etkiledi. Aileden gelme büyük doğu idealleri, zaten genlerinde var olan dünyaya nizamât verme arzusu, ergen heyecanlarla da birleşince tam bir ‘’İslamcı’’ oldun.

 

Rüzgâr da senden taraftan esiyordu hani... İhvanın yükselişi, İran inkılâbı, Afgan cihadı, kim tutardı seni... Yepyeni tartışmaların içerisinde buluverdin kendini. Ergenlikten delikanlılığa geçtiğin bu yıllarda, fikirlerin havada uçuştuğu mekanlarda, ergenlerin abisi de olmuştun; senin de ağzının içine bakanlar vardı artık. Sen de fikirler üretiyordun, davet metotları, daru’l harp fıkıhları, mescidi dırarlardan, kimlerin belam oluşundan, cariyenin hukukuna kadar hemen hemen her konuda konuşuyordun. Kitaplardan mehazlar ezberleyip, sahife numaralı alıntılar yapıyordun. İki tabiin alimi bir ikide selef ulemasından isim de söyleyebildin mi, işlem tamam. Haa! Bu arada çağdaş ulemadan ve hareket önderlerinden de bahsetmeyi unutmuyordun, işin tabiatı gereği…

 

Eee büyük adamların entelektüel yönleri de olmalıydı değil mi? Sağdan soldan okumaya başlayınca kafan karışsa da, belli etmedin… Kendi fikriyatının temellerinin kudretli olduğuna, sana bir şeyin olmayacağına inanıyordun. Gerekli gereksiz her konuda konuşuyor, zamanın düşünce üretim merkezlerinde - kısaca ‘’DÜM’’ diye tabir edilen dedikodu üretim merkezleri - fikir teaddilerinden İslami hareketin ideologluğuna soyunuyordun.

 

Sengillerden kimi, o günlerde Afgan’a cihada bile gitmişlerdi. At yok, avrat yok ama silah vardı - silah o günlerde de meşruiyetin kaynağıydı - bir kısmınız da toplumsal meşruiyet bulmak için üniversitelere gitmiştiniz. Üniversiteleri kazanamayanlarınızsa - ileride havalarını atacakları - Türkiye dışındaki kadîm okullara okumaya gitmişlerdi. ‘’Gittiler de geri dönüşleri bir acayip oldu’’ dedirtecek şekilde döndü sengiller. Herkes gittiği ülkenin din algısını, mezhebini, meşrebini, hareketini de sırtladı geldi. Kim nereye gittiyse onlardan oldu da geldi. Suud’un, Mısır’ın, İran’ın, Suriye’nin hatta Malezya’nın bile takipçileri, taklitçileri oldu sengiller.

 

Sen üniversitelerde tevhid, adalet, saf İslam, her türlü uzlaşmadan ve İslam’a yapılan eklerden arındırılmış bir İslam talebiyle, tecdid üzerine tecdidler yapıyordun, bir müceddid edasıyla. Sınıflar senden sorulurdu, meydanlar senden… Bid’atlere, hurafelere savaş açmıştın. Sizin ekolün dışında kalanlara yaptığın tenkitler, ciltler doldururdu ciltler.

 

Sözü uzatmayayım; sen kendini iyi bildin. Şimdi nereye varmak istiyorsun diye soruyorsun. Bekle ip ucu veriyorum… Said Nursi’nin kitaplarından alıntılar yapıyor, Sikke-i Tasdîk-i Gaybî’den pasajlar okuyor, Celcelutiye’leri, mektupları diline doluyordun. “Bana yazdırıldılar”ı sayfa ve cilt numaralarıyla gençlere gösteriyordun. Nurculuğun her çeşidini korunulması gereken bir hurafe olarak takdim ediyor, ehli imanı iman müdafası için yazıldığı kitaplara karşı koruduğunu iddia ediyordun. Senin tecdidinden daha niceleri nasibini almışlardı da şimdi sırası değil…

 

Eskilerin okuyucular diye tanımladığını sen Fetullahcılar diye tanımlıyordun. O zamanlar için ileri gidip, bu hareketin hocasına neler neler diyordun. Nice zararlar verdiler sana, senin gibi düşünenlere… Bunların zikri boşa vakit geçirmedir, hepimizi üzecek nice olaylar hatırlarsın. Duyuyorum şu günlerde eski anılarını paylaşıyor, bu örgütün sizlere neler yaptığından bahsediyormuşsun. Şimdi ‘’Ne var bunlarda; yalan mı söylüyorum? Bunları bilmeye herkesin hakkı var.’’ diyeceksin. Yerden göğe kadar haklısın. Benim o anlattıklarınla hiçbir sorunum yok. Sadece zamanlamaya takıldım gibi.


Sen mezun olup hayata atılınca, hayatın gerçekleri ile karşılaşınca, geçmişte size laf edip size, güya nasihatlerde bulunanları haklı çıkaracak işler yaptınız. Neler değişti sende neler... Sürekli ben değişmedim deyip duruyorsun ya; farkında değilsin herhalde. Şimdi hepsinden bahsedecek değilim. Refah-Yol’larda nasıl sersemledin, nasıl şüpheler kemirdi beynini kadim fikirlerinden dolayı. Yine sengillerden bazıları gibi yıkılmadın. Şubatın soğuğuna direndin, hemen erkenden teslim olmadın. Şüphelerin oluşsa da demokrasi, laiklik, hâkimiyet, Allah’ın (cc) iradesi, tağutun inkarı gibi meselelerde hala dirençli gördüm seni.

 

Ne olduysa çoluk çocuk, evlad-ı iyal meselelerinden sonra oldu. Ya onlardan kızlarla evlendin, ya yeni akrabaların onlardandı. 28 Şubat’tan sonra iyice güçlenmişlerdi de… İşsiz kalınca onların işyerlerinde çalışanlarınız, ortaklık kuranlarınız… Çocukların istikbali de girince işin içine, ne ilke kaldı, ne prensip, ne tecdid, ne fikir… Çocuklarınızı onların kurslarına verdiniz, onların okullarında okuttunuz. imtihanlarda başarılı olduklarında seviniyordunuz. Biliyordunuz soruların çalındığını ama ses etmiyordunuz. Söz konusu senin çocuğunun istikbaliydi. Sizi tenkit edenler olunca, onların dindar insanlar olduğunu anlatıyordunuz. Çocuklarınıza gece namazı kıldırdıklarını söylüyordunuz. Sen o saatlerde neler yapılıp neler okutulduğunu çok iyi biliyordun, değilse şimdi nasıl kesin ifadelerle anlatıyorsun. Ben bilmiyordum diye yeminler etme sakın.

Kaç olimpiyatlara katıldın burs için, kredi için, kimlerin selamlarını söyledin bir hatırla. Gücün yetti kainat imamının elini öptün, bitmedi ülke imamına da koştun, onlardan bir kişi ile konuşabilince başın göğe erdi. Sapkın diyaloglarını tertip edenleri konferanslarda konuşturup, ayakta alkışladın. Hulasa sen onlardan memnundun onlar senden. Evvelki gün dinde tecdid iddiasıyla sövdüğün kişiyi, dün çağın müceddidi diye göklere çıkardın.

 

Beni bilmez sanıyorsan, Allah da mı (cc) bilmez? Size bunların rezillikleri anlatılmadı mı? Sizi bunlara karşı uyaranlara, biz her şeyi biliyoruz, siz bilmiyorsunuz demediniz mi? Size gerçeği gösterenlere neler dediklerinizi, arkalarından neler konuştuklarınızı… Sen her şeyi biliyorsun, kendinle alakalı...

 

Benim ortaya koymak istediğim şey, darbeciler başarılı olsaydı, senin dün müceddid dediğin adamlar için bugün söylediklerini söyleyip söylemeyeceğin? Birde şartlar değişirse eğer, bu gün söylemekte olduğun şeyler hakkında çok önceden söylediğin şeylere dönüp dönmeyeceğin? Gerçi bu meseleler seninle onlar arasında değil mi? ‘’Sana ne oluyor? Ne karışıyorsun?’’ diyeceksin.

 

Ben sadece şahitliğimin gereğini yapıyorum.

 

Facebook Twitter Google LinkedIn Email

Henüz hiç yorum yapılmamış!

Yorum Yapın